K vitamini, karaciğerde kan pıhtılaşmasını düzenleyen maddelerin oluşumu için gereklidir. Düşük kaliteli gıdalardan gelen zehir ve toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Çoğu vitamin gibi besinlerde bulunur.
K vitamini, kanın pıhtılaşma mekanizmasından sorumlu bir madde olan protrombin oluşumunda önemli bir rol oynar. Aynı zamanda kas aktivitesini uyarır, gastrointestinal sistemin motor aktivitesini normalleştirir, böbrek fonksiyonunu düzenler, kemiklerde, bağ dokusunda normal metabolizmayı destekler ve osteoporoz gelişimini engeller.
K vitamini birçok biçimde gelir. Özellikle K1 veya phylloquinone bitkilerde bulunur, K2 - menoquinone - insan ince bağırsağında sentezlenir ve hayvansal ürünlerle vücuda girer.
Yeşil sebzeler en iyi K vitamini kaynağıdır. Bu nedenle, kara lahana 100 g ürün başına 500 mcg phylloquinone, ıspanak - 350 mcg, brokoli - 220 mcg, su teresi - 200 mcg içerir. Ayrıca ısırgan otu yaprağı, kuzukulağı, kuşkonmaz, yeşil domates, kuşburnu, yeşil çay, tahıllar (buğday, çavdar, yulaf), ceviz K vitamini açısından zengindir.
Hayvansal ürünlerde çok daha az K vitamini bulunur. Bu segmentte en iyi tedarikçiler domuz karaciğeri, keçi sütü, yumurta (sarısı), tereyağı, peynirdir. Sığır eti, domuz eti, jambon, inek sütünde çok düşük bir içerik bulunur.
K vitamini yağda çözünen bir vitamin olduğundan, bitkisel yağ gibi yağ içeren yiyecekleri tüketirseniz vücut tarafından daha iyi emilir. Isıl işlem sırasında, K vitamini kısmen yok edilir, ayrıca çeşitli asitler (sitrik, asetik vb.) Üzerinde zararlı bir etkisi vardır.
Günlük K vitamini ihtiyacı 1 kg vücut ağırlığı başına 1 μg'dir: örneğin, 70 kg ağırlığında günde 70 μg K vitamini gerekir. Kural olarak, normal bir diyetle, bu norm kapsanandan daha fazladır, bu nedenle, diyette filokinon ve menokinon eksikliği ile ilişkili vitamin eksikliği veya hipovitaminoz K, son derece nadirdir. İstisnalar, beslenmede ve belirli gıdaların kullanımında kısıtlamalara yol açan antibiyotik ve diğer ilaçların uzun süreli kullanımı durumlarıdır.
K vitamininin bir özelliği, büyük dozlarda bile tamamen toksik olmaması ve vücut üzerinde olumsuz etkilere neden olmamasıdır. Aksine özellikle ameliyat sonrası dönemdeki hastalar, doğum sonrası kadınlar ve yeni doğanlar için uygun kan oluşumu için çok faydalıdır.